Bir şeyin niteliklerini veya bir olayı olduğundan fazla büyüterek veya küçülterek anlatmaya abartma denir.
» Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür
Bu hasretlik beni dahi çürütür
Bana sıla da bir, gurbet il de bir
Karacaoğlan bu dörtlükte memleketinden ayrı olmanın verdiği acıyı abartarak anlatmıştır. Çünkü gerçekte gözyaşı dağları eritmez, değirmeni yürütmez.
Anlatımı kuvvetlendirmek, sözün etkisini artırmak için aralarında değişik yönlerden ilgi bulunan iki şeyden zayıf olanın kuvvetli olana benzetilmesine benzetme denir. Çoğunlukla benzetme yapılırken birbirleri ile ilgi kurulan varlıklar arasındaki ilişki bi¬linmektedir.
Tam bir benzetmede dört temel unsur vardır:
► Benzeyen: Zayıf unsur.
► Benzetilen: Kuvvetli unsur.
► Benzetme yönü: İki unsur arasındaki benzet¬me sebebi.
► Benzetme edatı: Benzetmede kullanılan “gibi, kadar” edatlarıdır.
» Serkan | keçi | gibi | inatçı | bir | çocuktur. |
Benzeyen | Benzetilen | Benz. Edatı | Benz. Yönü |
Bu cümlede “Serkan”, “inatçılık” bakımından “keçi”ye benzetilmiştir. Burada “keçi”nin inatçılık özelliği herkes tarafından bilindiğinden, benzetme çok rahat anlaşılmakta, söz daha etkili olarak anlatılmaktadır.
» Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım
İstiklâl Marşı’ndan alınan bu dizelerin ilkinde şair kendisini “sel”e benzetmiştir. İkinci dizede ise “dağları yırtarım” sözüyle abartma sanatına başvurmuştur.
İnsan dışındaki varlıklara insana özgü özelliklerin verilmesine kişileştirme denir. Bu sanatta hayvanlara, bitkilere ve diğer varlıklara insana özgü özellikler verilerek ifade daha çekici hâle getirilir, duygular daha güzel anlatılır.
» Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın
Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz.
Bu dizelerde “kişileştirilme” vardır. Burada “düşünüyordu” denerek “deniz” kişileştirilmiştir.
İnsan dışındaki varlıkları konuşturma, onların ağzın¬dan söz söyleme sanatına intak(konuşturma) denir.
İntak (konuşturma), genellikle teşhis (kişileştirme) sanatı ile birlikte kullanılır. Teşhis sanatı ile insan özelliği içinde gösterilen varlıklar konuşturulduğu zaman intak sanatı yapılmış olur.
» Google: Ben her şeyi bilirim.
Facebook: Ben herkesi tanırım.
İnternet: Ben olmasam ikiniz de işe yaramazsınız!
Elektrik: Tartışmayı fazla uzatmayın yoksa hepinizin işini bitiririm!
Edebiyat, duygu ve düşünceleri söz ya da yazıyla etkili bir şekilde anlatma sanatıdır. Tür ise, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik özelliklerine göre ayrılmasıdır. Edebi türler, “düz yazı türleri” ve “şiir türleri” olmak üzere iki ana grupta incelenir:
Duygu ve düşüncelerin, uyak ve ahenk olmadan cümlelerle anlatıldığı yazılardır. Olay, düşünce (fikir) ve bildirme yazıları olmak üzere üçe ayrılır.
Bir olayın, yer ve zaman belirtilerek, kahramanların çevresinde kurgulanmasına olay yazıları denir. Olay yazılarında genellikle öyküleyici anlatım tekniğini kullanılır. Özellikle romanlarda betimleyici anlatıma da sık sık başvurulur.
Olağanüstü olaylarla süslü, olağanüstü kişilerin başından geçen, zaman ve yer kavramları belirli olmayan hayalî olayların anlatıldığı yazılara masal denir.
» Masalda eğiticilik ve öğreticilik esastır.
» Masallardaki olaylar gerçeğe uymaz.
» Kahramanlar olağanüstü özelliklere sahiptir.
» Masalın geçtiği yer ve zaman belirsizdir.
» Masallar tekerlemeyle başlar.
» Masaldaki karakterler; cinler, periler, devler ve hayvanlar olabilir.
» Masalların sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
» Ulusal konulara yer verilmez, evrensel konular ve mesajlar içerir.
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insan özelliği verilerek başlarından geçen olayların insanlara ibret dersi verecek şekilde anlatıldığı kısa yazılara fabl denir.
» Sonunda ders verme amacı güden yazılardır.
» Genellikle hayvanlar ve bitkiler konuşturulur.
» Fabl kahramanları insanlar gibi düşünür, insanlar gibi konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır.
» Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop, La Fontaine ve Beydeba’dır.
Olmuş veya olabilecek olayları belli bir plan çerçevesi içinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan yazı türüne hikâye (öykü) denir.
» Yaşanmış ya da yaşanabilir olaylar anlatılır.
» Dar bir zaman dilimini kapsar.
» Olayla ilgili yer ve zaman bellidir.
» Romana göre kısa eserlerdir.
» Karakter sayısı azdır.
» Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur.
» Kısa soluklu eserlerdir.
» Olay, başlangıçtan sonra doğru giden bir olayın bir anlık parçasıdır.
Toplumların ve fertlerin başından geçmiş veya geçmesi mümkün olayları geniş olarak, ayrıntılarıyla anlatan yazı türüne roman denir.
» Yaşanmış ya da yaşanabilir olaylar anlatılır.
» Geniş bir zaman dilimini kapsar.
» Olayla ilgili yer ve zaman bellidir.
» Hikâyeye göre uzun eserlerdir.
» Karakter sayısı fazladır.
» Hikâye türü, romandan daha kısadır.
» Hikâyede temel öge olaydır. Romanda ise temel öge karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur.
» Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
» Hikâyede kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle tanıtılmaz. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak karşımıza çıkmaz.
» Öyküde, olayın geçtiği yer (çevre) sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok ayrıntılı olarak anlatılır.
» Hikâyeler kısa olduğu için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve sanatlıdır.
Bir ulusun kahramanlıklarını, savaşlarını, büyük toplumsal olaylarını anlatan ve genellikle şiir (nazım) biçiminde oluşturulan eserlere destan denir.
» Yazı türleri içinde en uzun olanıdır.
» Efsaneden sonra bilinen en eski türdür.
» Sözlü edebiyat ürünüdür; ancak sonradan yazıya geçirilen destanlar da vardır.
» Olağanüstü olaylar ve kahramanlar vardır.
» Destan kahramanları yarı tanrısal nitelikler taşıyan han, hakan ve kağan gibi kişilerdir.
Destanlar doğal ve yapay(suni) olmak üzere ikiye ayrılır:
Halk ozanlarının büyük toplumsal olayları anlattıkları destanlardır. Doğal destanların yazarı belli değildir, yani anonimdir.
Yazarı belli olan, daha yakın zamanda yazılan ve olağanüstü durumlara daha az yer veren destan türüdür.
Halkın duygu, düşünce ve hayal dünyasında doğarak ağızdan ağıza dolaşan, gelenek ve göreneklerin oluşumunu etkileyen hikayelere efsane denir.
» Hayal gücünün ürünü ve bilinen en eski türdür.
» Eski dönemlerde tabiat olaylarının nedenlerini bilmeyen insanlar, bu olayları açıklama gereği hissetmişlerdir. Yağmurun yağması, gök gürültüsü, şimşek çakması gibi birçok olayı kendilerine göre yorumlamışlar, efsaneler vasıtasıyla bunlara açıklık getirmişlerdir.
» Efsanelerde kahramanlar Tanrı, ruh, melek gibi kavramlar bazen de taş, kaya, dağ gibi doğa parçası unsurlardır. Bu kahramanlar hikayelerde kişileştirilir(teşhis) ve konuşturulur(intak).
» Destanlardaki olayları tarih sayfalarında bulmamız mümkündür. Ama bunu efsane için her zaman söyleyemeyiz.
» Destanlar genellikle şiir (manzum) biçiminde yazılırken, efsaneler düz yazı (nesir) biçimindedir.
» Destanlar milletlerin yaşamış olduğu önemli olayları konu alır. Bu bakımdan bu önemli olayları bir tarihi gerçeklik olarak görebiliyoruz. Ancak bunu bütün efsaneler için söylememiz mümkün değildir.
» Efsanelerin benzerlerini başka milletlerde de bulabiliriz. Fakat destanlar milli oldukları için benzerleri olamaz, sadece bir millete aittirler.
» Masallar tamamen olağanüstü, olağandışı olayları anlatırken efsaneler toplumsal olaylarlar ilgili insanların doğaüstü olaylara karşı verdiği savaşı anlatır.
» Masallar her zaman mutlu sonla biterken efsaneler her zaman mutlu sonla bitmez.
» Masalın amacı eğiticilik, efsanenin amacı ise bazı olaylara açıklık getirmektir.
Dram, komedi, trajedi gibi sahnede oynanmak üzere yazılan edebiyat türlerinin ortak adına tiyatro denir. Ayrıca yazılan eserlerin sahnede oynanmasına ya da bu tür eserlerin oynandığı binaya da tiyatro denir.
» Genellikle oynanmak için yazılır. Okunmak için yazılan tiyatro türleri de vardır.
» Olayları oluş hâlinde gösterir.
» Konuşma ve eyleme dayanan bir türdür.
» İnsana ders vermek, onu düşündürmek onu yorum yapmaya yönlendirmek amacı taşır.
» Tiyatronun unsurları: “Yazar, eser, oyun ve seyirci”dir.
» Tiyatronun temel ögeleri: “Olay, yer, zaman ve kişiler”dir.
Opera: Orkestra eşliğinde söylenen, tüm sözleri bestelenmiş oyun.
Operet: Yergi içerikli, konuşmalı ve şarkılı bölümleri birbirini izleyen hafif eğlenceli oyun.
Vodvil(Entrika komedisi): Yalnızca güldürme amacı güden, karmaşık olaylar ve yanlış anlamalar üzerine kurulan, beklenmedik bir şekilde biten komedi türüdür.
Pandomim(mim): Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri anlatmaya yarayan tiyatro çeşididir.
Suflör: Tiyatroda, kuliste bulunarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.
Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.
Diyalog: Kişilerin karşılıklı konuşmaları.
Monolog: Bir kişinin tek başına konuşması.
Kulis: Sahne arkası.
Fars: Toplumdaki düzensizlikleri alaylı anlatımla yeren, daha çok halk zevkini okşayan kaba güldürü.
Feeri: Kişileri melek, cin, peri…olan sahnelenmiş masal. Bu türde halk efsanelerinden yararlanılır.
Skeç: Kısa yazılmış, güldürme amaçlı oyun.
Melodram: Bestelenmiş dramdır.
Kabare: Güncel, toplumsal konuları eleştirel bir tavırla yansıtan, izleyici ile içlidışlı olunan oyunlardır.
Drama: Bir tiyatro metninin oyuncular tarafından sahnede canlandırılmasıdır.
Dublör: Tiyatro ve sinemada bir rolün yedek oyuncusudur.
Fasıl: Bölüm, tiyatroda perdenin karşılığıdır.
Jest: Sanatçının bütün hareketlerine verilen ad.
Mimik: Kaş, göz, yüz hareketleriyle bir duygu ve düşüncenin anlatılmasıdır.
Mizansen: Oyuncuların sahnedeki hareketlerine denir.
Rejisör: Bir piyesi sahneye koyan kişidir.
Sahne: Oyunun her bölümüne verilen ad.
Senaryo: Bir oyunun ve filmin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı metindir.
Genellikle masalların başında bulunan, pek anlamı olmayan, uyaklı sözlere tekerleme denir.
Bir toplumu; sosyal, siyasal, bilimsel vb. konularda düşündürmek amacıyla fikri temelleri olan, bir kısmı kişisel düşünceler olurken bir kısmı ispatlanmış gerçeklere dayanarak yazılan yazılara düşünce yazıları denir. Düşünce yazılarında açıklayıcı ve tartışmacı anlatım teknikleri çokça kullanılır. Fikri alt yapısı olan türler olması sebebiyle de düşünceyi geliştirme yollarından sayısal verilerden yararlanma, tanık gösterme, örneklendirme ve karşılaştırmalara sık sık başvurulur.
Bir yazarın herhangi bir konu üzerinde, özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksı¬zın anlattığı yazılara deneme denir.
» Denemede konu sınırlaması yoktur. Yazar, iste¬diği konuyu ele alıp işleyebilir.
» Yazarın anlattıklarını kanıtlama kaygısı yoktur.
» Yazar kendisiyle konuşuyor gibi bir anlatım kullanır. Daha doğrusu kendi içiyle yaptığı konuşmaları yazıya geçirir.
» Anlatılanlar kesin bir sonuca bağlanmaz.
» Denemede alabildiğine kişisellik ve kendine özgülük vardır.
» Dünya edebiyatında Montaigne, Türk edebiyatında ise Nurullah Ataç bu türün en önemli temsilcisidir.
Herhangi bir konuda bilgi vermek veya bir gerçeği savunmak için yazılan yazılara makale denir.
» Makalenin temel öğesi fikirdir.
» İnceleme ve araştırmaya dayanır.
» Bir tezi savunmak, desteklemek amacı taşır.
» Makalelerde bilimsel verilerden yararlanılır.
» Gazete ve dergi yazısıdır.
Bir sanat eserinin olumlu ya da olumsuz yanlarını somut verilere dayanarak yargılayıp eserin gerçek değerini orta¬ya koymak amacıyla yazılan yazı türüne eleştiri denir.
» Eleştiri yazıları, bir eseri tanıtmayı amaçlar.
» Eleştiri yapan kişiye eleştirmen denir.
» Değerlendirme yazılarıdır.
» Eleştiri denince, akla eserin olumsuz yanlarının belirlenip okuyucuya aktarılması gelir. Bu yanlış bir düşüncedir. Gerçek bir eleştiride eleştirilen eserin hem olumlu hem de olumsuz yanları bir arada verilir.
» Eleştirinin amacı, okuyucuya ve yazara kılavuzluk yapmaktır.
Bir yazarın, herhangi bir konu üzerinde, kişisel anlayış, görüş ve düşüncelerini güzel bir üslupla, hiçbir kanıtlama gereği duymadan anlattığı yazı türüne fıkra denir.
İki tür fıkra vardır: Gazete fıkraları, nükteli hikâyecik türündeki fıkralar. Yazı türü olarak “gazete fıkraları” kabul edilmektedir. Gülmece yazılardan olan fıkraları, gazete yazı türü olan fıkrayla karıştırmamalıyız.
» Gazete yazısıdır.
» Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
» Dil doğaldır. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir.
» Okuyucuyla sohbet ediyormuş havası hakimdir. Anlatım senli benlidir.
» Makalede ispat vardır, ciddi bilimsel bir dil kullanılır; fıkra ise daha serbest ve mizahi ögeler içerir ve ispat yoktur.
» Makalede yazar doğruyu, fıkrada ise kendi doğrusunu anlatır.
Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir.
» Karşılıklı konuşma havası içinde yazılır.
» Belirli konusu yoktur. Yerine ve zamanına göre sıkıcı olmayan her şey sohbet konusu olabilir.
» Gazete ve dergi yazılarıdır.
» Yazarın kendi kişisel düşüncesi ağırlıktadır.
» En önemli özelliği, samimi bir üslupla kaleme alınmasıdır.
» Yazarın öğretme ve kanıtlama amacı yoktur.
Gazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek o yerin özelliklerini, orada gördüklerini, kişisel düşünceleriyle birleştirip fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır.
Tanınmış, eserler yazmış, ün bırakmış kişileri tanıtmak amacıyla yazılan yazılara biyografi denir.
» Önemli şahısların hayatı başkası tarafından anlatılır.
» Anlatılan kişinin hayatı tarih sırasına göre ele alınır.
» Kurgusal değildir, gerçekçidir.
» Üçüncü kişinin ağzıyla anlatılır.
Bir insanın, kendi hayatını kendisinin yazdığı eserlere otobiyografi denir. Biyografilerde kişinin hayatı, çalışmaları başkası tarafından yazılırken otobiyografilerde kişi kendisini anlatır, yazar.
» Kaynak olarak kişi kendisini ve aile büyüklerinden aldığı bilgiyi kullanır.
» Birinci kişinin ağzıyla anlatılır.
Yaşanmış olayların, üzerinden zaman geçtikten sonra yazıldığı yazı türüne anı (hatıra) denir.
» Bir kişinin yaşadığı veya tanık olduğu olaylar anlatılır.
» Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır
» Geçmişe ışık tutar.
» Tarihsel olayların öğrenilmesine katkıda bulunur.
Düzenli bir biçimde yazılan, tarih atılan günlük notlara, bir yazarın yaşamı boyunca günü gününe yazdığı yazılara günlük denir.
» Olaylar günü gününe, tarih belirtilerek yazılır.
» Kısa yazılardır.
» Kaleme alan kişinin yaşamından izler taşır.
» İçten ve sevecendir. Anlatımda “iç konuşma” yöntemi kullanılır.
» Günlükte olaylar günü gününe yazılırken anı da geçmişteki olaylar anlatılır. Bir bakıma günlük geleceğe yönelik, anı ise geçmişe yöneliktir.
Gezilip görülen yerlerin ve o yerlerle ilgili izlenimlerin anlatıldığı yazılara gezi yazısı denir.
» Gezilip görülen yerler edebî bir üslupla anlatılır.
» Yazarın duygu ve düşüncelerini içerebilir.
» Gözlem gücüne dayanır.
» Anlatılanlar gerçektir, hayal ürünü değildir.
Belli bir zaman içerisinde geçen olayları anında okuyucuya bildiren gazete yazılarına haber denir. Gazetelerde haber toplayan kişilere muhabir denir.
» Haber yazılarında temel ilke nesnelliktir.
» Bir haber yazısı 5N1K (kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin?) sorularına cevap vermelidir.
» Haber; ilginç, yeni, doğru ve önemli olmalıdır.
Bir düşünce, duygu veya dileğin iletilmesi amacıyla yazılan yazılara mektup denir. Mektupla işledikleri konulara göre özel mektuplar, edebi mektuplar, iş mektupları ve resmi mektuplar olmak üzere dört grupta incelenirler.
Hısım, akraba, eş-dost ve tanıdıklar arasında yazılan mektuplardır. En önemli özelliği gizliliğidir.
Mektupta uyulması gerekenler:
Tarih: Kâğıdın sağ üst köşesine, hitapla aynı sıraya yazılır. Tarihten önce mektubun yazıldığı yer yazılır.
Hitap: Hitap mektubun başlığıdır. Hitap bir iki sözcükten uzun olmamalı, aradaki sevgi, saygı, içtenlik derecesi bu bir iki sözcükte toplanmış olmalıdır. Hitaptan sonra virgül (,) işareti koymayı unutmamak gerekir.
Giriş: Mektubun yazılış nedeni bu bölümde belirtilir. Giriş birkaç cümleliktir.
Gelişme: Mektubun söyleşi bölümüdür. Verilecek haberler, sorulacak sorular bu bölümde yer alır.
Sonuç: Bu bölümde mektup yazılan kimsenin ve tanıyorsak o ailedekilerin durumu, sağlığı sorulur. Kendi durumumuzdan haber veriler. İyi dileklerle mektup bitirilir. Mektubun sağ alt köşesine ad, soyad yazılıp imzalanır. Kâğıt özenle katlanıp zarfa konularak zarf kapatılır.
Edebi mektuplar, özellik olarak, bir bakıma özel mektuptur. Edebiyatçıların birbirlerine ya da yakınlarına yazdığı mektuplar anlatımları sanat yüklü olduğu için zamanla araştırmacılar tarafından yayınlanır. Böyle mektuplara edebi mektup denir.
Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara iş mektubu denir. İşyerleri bu mektuplarda, firma ismini taşıyan başlıklı beyaz kağıtlar kullanırlar. Yazıda daktilo ( veya bilgisayar ) kullanmak yerleşmiş bir kuraldır. İş mektuplarında da konu kısa,öz olarak açık ve yalın bir anlatımla ele alınmalıdır. Resmi mektupların özellik ve yazılışlarını kavramış olmak bu tür mektup yazmada da büyük kolaylık sağlar.
İş Mektuplarının Yazılışında Uyulacak Kurallar:
» Ciddi bir anlatım kullanılmalı, kısa ve özlü bir anlatım yolu seçilmelidir.
» Her iş için ayrı bir mektup yazılmalıdır.
» Daktilo veya mavi mürekkepli dolma kalem kullanılmalıdır.
» Ele alınan konu hakkında amaca uygun açıklamalar yapılmalı, gerekli yerlerde teknik terimler kullanılmalıdır.
» İstekler yapmacıklığa kaçmadan ciddi bir hava içinde belirtilmeli, saygı bildiren kelimeler ölçülü şekilde kullanılmalıdır.
» Eğer yazılan iş mektubu, bir başka mektuba cevap niteliği taşıyorsa,bu, metnin başında “ilgi” bölümünde belirtilmelidir. Bunun için o mektubun tarihi ve numarasının yazılması yeterlidir.
Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devler daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz,beyaz kağıtlar kullanılır. Anlatım ciddi ve ağırbaşlı olmalıdır. Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır.
Resmi Yazışmalarda Dikkat Edilecek Noktalar:
» Kağıdın üst yanından iki santim aşağıda ve ortada olmak üzere yazının çıktığı dairenin adresi bulunur.
» Sağ üst köşeye tarih konur.
» Mektup, cevap mahiyetinde ise “ilgi” hanesine cevabı olduğu mektubun sayı ve tarihi, “konu” hanesine de kısaca amaç yazılır.
» Yazının ilk paragrafında sorun veya konu ortaya konur.
» Gelişme paragraflarında,bizim konu hakkındaki görüşümüz belirtilir,bizden istenilen bilgiler verilir.
» Sonuç bölümünde, alt makama yazılıyorsa “… rica ederim.”, üst makama yazılıyorsa “… arz ederim.” şeklinde bitirilir.
» Resmi yazıyı tamamlayan evraklar,metnin sol alt kısmına,sıra numarası verilerek belirtilir.
» Kağıdın sol en alt köşesine yazıyı daktilo edenle,konuyla ilgili bölüm şefinin ad ve soyadlarının ilk harfleri yazılır.
Bir isteği, bir şikayeti duyurmak veya bir konuda bilgi vermek, bilgi istemek için yazılan başvuru yazısına dilekçe denir.
Dilekçe Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar:
» Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir. Konular kısa ve öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez.
» Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır. Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. Süslü, yapmacık, laubali ifadelerden kesinlikle kaçınılmalıdır.
» Dilekçeler; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla (bilgisayarla) veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır. Dilekçe yazarken kağıdı iyi ortalamak gerekir.
» Sağ üst köşeye (kağıdın üst kısmından belli bir aralık bırakıldıktan sonra) tarih yazılır.
» Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır.
» Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş, kısa bir özgeçmiş, kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir.
» Ardından arz bölümüne geçilir. Bu bölümde dilekçede bir durum belirtiliyorsa, son cümle “… bilgilerinize saygılarımla sunarım/arz ederim.”, bir istek belirtiliyorsa “Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.” gibi ifadeler kullanılarak dilekçenin metin kısmı tamamlanır.
» Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye dilekçe sahibinin ad ve soyadı yazılır ve altına imza atılır.
» Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır.
» Adresin altına eğer varsa dilekçemizde başvurulanla ilgili ekler “Ek 1:…,2…” şeklinde alt alta belirtilerek yazılır.
Bir durum veya olayın oluş şekli ve sırasıyla beraber yazıya aktarılmasına tutanak denir. Tutanaklarda ayrıntılar önemlidir. Çünkü olayı değerlendirecek olanlar, bunlara göre hüküm verecektir. Olayın niteliği, yeri, zamanı, başlaması, başlamasına sebep olanlar, olayın gelişimi ve sonucu anlatılmalıdır.
Dilekçe Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar:
» Başlık bölümü kağıdın üst-orta kısmına tamamı büyük harfler ile yazılmalıdır. Başlık bölümü olayın ya da yapılan işlemin içeriğini yansıtacak şekilde seçilmelidir (Örnek: Kaza tespit tutanağı). İçerik, kelime ya da cümle ile belirtilemeyecek şekilde ise, sadece TUTANAK tabirini kullanmak da yeterlidir.
» Tarih yazılır gerekirse saat sonra olay yeri yazılır daha sonra kişiler yazılır ve durum izah edilir.
» Tutanağın verileceği amire itaf edilircesine bilgilerinize arz ederim denilir.
» Tutanağın alt kısmına varsa 2 şahit bir amir ve tutanak tutulan kişinin adı soyadı yazılır ve imzaları alınır.
Bunu dışında bir de toplantı tutanakları vardır. Çeşitli toplantılarda, toplantıya katılan kişilerin konuşmalarının ve tekliflerinin yazılması, durumun tespit edilmesi ve verilen kararların yazıya geçirilmesine de tutanak denmektedir. Bu tür tutanaklar hazırlanırken; önce toplantının hangi tarihte, ne zaman ve nerede nasıl başlatıldığı belirtilir. Toplantılarda önceden belirlenmiş ve ilgililere duyurulmuş gündem maddeleri sırasıyla tartışılır ve o konuyla ilgili karar verilir. Tutanağını yazan kişi, toplantıda söz alanların düşüncelerini (veya beyanlarını) açık ve öz olarak aynen yazar. Toplantının bitiminde ilgililer tutanağın altını imzalarlar.
Herhangi bir konudaki bir durumun, gazete, dergi, radyo, televizyon veya internet aracılığıyla ilgililere veya kitlelere duyurulmasına ilan denir. Konunun niteliğine göre ilan ya özeldir ya da resmîdir. İlanda çarpıcılık, kısalık, açıklık, ve anlaşılırlık önemlidir. İlanlar iş, toplantı, kayıp, ölüm vb. durumlarda da verilir.
13.01.2013 tarihinde kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Ali Yılmaz | ELEKTRİKLİ ev aletleri ve beyaz eşya konusunda ürün tanıtımı yapabilecek bayan eleman aranıyor. 0123 123 45 67 Sağlam Ticaret – Beyoğlu |
Bir malı, bir ürünü çeşitli iletişim araçları yoluyla ilgilenecek olanlara veya kitlelere duyurmak ve tanıtmak amacıyla hazırlanan yazılı veya görsel içeriğe reklâm denir. Reklamda amaç genellikle bir malın çok satılmasını sağlamaktır. Bunun için de reklâm, ilgi çekici ve etkileyici olmalıdır. Günümüzde reklâmcılık pekçok bilim dalından faydalanan bir iş kolu olmuştur. Reklâm yazarlığı da ayrı bir çalışma alanıdır.
Bir şeyi adını anmadan niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayı okuyana ya da dinleyene bırakan edebî türe bilmece denir.
Her şiirin belli bir konusu, üslubu vardır. Kimi aşk, ayrılık konusunu işler, kimi okura bir bilgiyi özlü bir şekilde verir, kimi ise birini eleştirir. İşte şiirlerin bunlara göre sınıflandırılması şiir türlerini ortaya koyar. Bunlar Yunanca’daki adlarıyla adlandırılır: Lirik, Epik, Didaktik, Pastoral, Satirik. Tanzimat’tan sonra oluşan bu adlandırmadan önce Türk şiiri, nazım şekillerine göre sınıflandırılırdı: Gazel, Kaside, Şarkı, Koşma, Destan, Varsağı, Mani, Ağıt vb.
İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiirlere lirik şiir denir. Bu şiirlerde “sevgi, özlem, ayrılık” gibi konular işlenir.
Kahramanlık, yiğitlik, savaş konularını işleyen ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen şiirlere epik şiir denir.
Belli bir düşünceyi kabul ettirmek veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak için yazılan öğretici şiirlere didaktik şiir denir.
NOT: Fabl da didaktik şiir sayılabilir.Bu türde amaç, insanların hatalarını düzeltmek, onlara yol göstermektir.Fabllardaki düşsel unsurlar birer araçtır. Asıl hedeflenen ise ahlaki derstir. İnsan dışındaki varlıklara insana ait özellikler verilerek, bu varlıklar öyle hareket ettirilir.
Doğa güzelliklerini; orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını ve bu hayata duyulan özlemi ifade eden şiir türüne pastoral şiir denir.
Toplum hayatındaki aksayan yönlerin, düzensizliklerin; insanların çeşitli konulardaki beceriksizliklerinin ve zayıflıklarının anlatıldığı yergi şiirlerine satirik şiir denir. Bu şiir türü, Halk edebiyatında “taşlama”; Divan edebiyatında “hicviye”; günümüz edebiyatında ise “yergi” adıyla bilinir.
Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür.
» Anonim halk edebiyatının en yaygın şeklidir. Söyleyeni belli değildir.
» Genellikle yedi heceli bir dörtlükten oluşur. Ama mısra sayıları 5,6,7,8 hatta 14 olan maniler de vardır.
» Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
» Manilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Bunlara doldurma dizeler denir.
» Temel duygu ve düşünce son iki dizede ortaya çıkar.
» Deniz geçer sal değil.
Sözlerim masal değil.
Gönül çarşıda pazarda,
Satılacak mal değil.
» Karpuzlar yenmez oldu.
Sıcaktan benzim soldu.
Bir yar sevdim o dahi,
Gitti de gelmez oldu.
Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasına şiir denir. Şiir, bir ana duygu etrafında örgülenir. Diğer türler gibi şiir de bir plana sahiptir. Ancak her ölçülü ve kafiyeli metin, şiir değildir. Şiirde “duygu’ temel unsurdur ama duygunun dışında “düşünce” ve “hayal” de vardır. Şiirde “sanat” öğesi ağır basar. Bu bakımdan şiirde sözcük seçimi öne çıkar. Aslında şiir, sözcüklerin ahenk oluşturacak şekilde bir araya getirilmesinden oluşur. Şiir yazana şair denir. Halk şiiri yazan ve bunu çalıp söyleyene de ozan denir. Günümüzde ise şair yerine ozan sözü de kullanılmaktadır.
Her şiirin bir başlığı vardır. Başlığın, şiirde anlatılanlarla uyumla olması gerekir. Şiirde her bir satıra dize (mısra) denir. Şiiri yazarken her dizenin başındaki harf büyük harfle yazılır.
Dört dizelik kümelere kıta (dörtlük) denir. İki dizeden oluşan kümelere de beyit adı verilir.
Şiiri, düz yazıdan ayıran ölçü, kafiye, uyak şeması gibi ahenk unsurları vardır.
Şiirde, hecelerin sayılarına ya da heceyi oluşturan seslerin uzunluk ve kısalıklarına göre bir düzen oluşturulur. İşte bu düzene ölçü denir. Edebiyatımızda hece, aruz ve serbest olmak üzere üç tür ölçü kullanılmıştır.
Her ölçü bağlı bulunduğu dilin yapısından doğar. Bu nedenle Türk dilinin doğal ölçüsü, hece ölçüsüdür. Hece ölçüsü, dizelerdeki sözcüklerin hece sayısının belli bir düzene bağlı olarak eşitliği temeline dayanır. Şiirin bütün dizelerindeki hece sayısının eşit olması gerekir. Hece sayısının eşitliği, o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. Yedi heceli bir dizenin kalıbı, yedili; on bir heceli bir dizenin kalıbı on birli diye anılır.
Ateşten kızaran bir gül arar da
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
Yukarıdaki dizeler, 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
NOT: Hece ölçüsünde dizeler okunurken belli bölümlere ayrılır. Bu bölüm yerlerine durak denir. Durak, sözcükler bölünerek yapılmaz, sözcüklerden sonra yapılır. Şiirler “4 + 4 + 3 = 11”, “6 + 5 = 11”, “4 + 3 = 7” gibi duraklardan oluşabilir.
Âşık Veysel’den alınan yukarıdaki dörtlük 8’li hece ölçüsü ile yazılmıştır. 8’li hece ölçüsü ile yazılmış bu dörtlük 4 + 4 duraktan oluşmuştur.
Hecelerin uzun veya kısa, kapalı ya da açık oluşuna dayanan hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı nazım ölçüsüne aruz ölçüsü denir.
Türk edebiyatında aruzun kullanıldığı ilk örnek 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig’tir.
Modern Türk şiirinde Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Mehmet Âkif aruzu başarıyla kullanmışlardır.
Aruz vezninde kullanılan ulamalara vasi, vezin gereği kısa hecenin uzun gibi okunmasına imale, uzun hecenin kısa gibi okunmasına zihaf, uzun hecenin olduğundan daha uzun (bir buçuk hece) okunmasına med denir.
Aruz vezni bulunurken ünsüzle biten (kapalı) heceler çizgiyle, ünlüyle biten (açık) heceler noktayla gösterilir.
hece, aruz gibi herhangi bir ölçüye bağlı kalınmayan ölçüdür. Hecelerin açık veya kapalı olmasına ya da sayılarına bakmaksızın şairin tamamen kendi üslubuna göre yazmasıdır. Serbest ölçü, Türk şiirinde 1940’lardan sonra Orhan Veli Kanık ile yaygınlaşmaya başlamıştır.
Dizelerin sonundaki yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı kelimelerin, eklerin benzerliğine kafiye (uyak) denir.
Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki tek ses benzerliğine yarım uyak denir.
» Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Yukarıdaki dizelerde bulunan “çeker” ve “döker” sözcüklerinin sonundaki “-er” sesleri iki sözcükte de aynı görev ve anlamda kullanıldıkları için “redif“tir. “-er” sesi dışındaki ortak olan “-k” sesi ise “yarım uyak”tır.
Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki iki ses benzerliğine tam uyak denir.
Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki üç veya daha fazla ses benzerliğine zengin uyak denir.
Dize sonlarında yazılışları aynı, anlamları farklı olan sözcükler cinaslı uyak oluşturur.
» Madem çoban değilsin
Arkandaki sürü ne
Beni yârdan ayıran
Sürüm sürüm sürüne
Yukarıdaki dizelerde “sürü ne” ve “sürüne” yazılışları aynı, ama anlamları farklı sözcüklerdir. Bu yüzden bu sözcükler cinaslı kafiyeyi oluşturmaktadır.
Dize sonlarındaki yazılışları, görevleri ve anlamları aynı olan ek, sözcük ya da sözcük gruplarına redif denir. Redif, sadece eklerden oluşmaz. Hem ek hem sözcükten, hatta sözcük gruplarından da oluşabilir.
» İyi doğru sözler onda
Şefkat dolu gözler onda
Bu dizelerde ise “-ler” eki ve “onda” sözcükleri görevleri ve anlamları aynı olduğu için redifi oluşturmuştur.
Kafiye düzeni şiirin biçimsel bir özelliğidir. Kafiye düzeni (örgüsü), dizelerin sonlarına bakılarak çıkarılır.
Kafiye örgüsünün, mısraların son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.
Bir dörtlükte bütün dizelerin ya da ilk üç dizenin veya birinci dizeyle ikinci, üçüncü dizeyle dördüncü dizenin kafiyeli oluşuna düz uyak denir, “aaaa”, “aaab”, “aabb” gibi.
……………a | ……………a | ……………a
……………a | ……………a | ……………a
……………a | ……………a | ……………b
……………a | ……………b | ……………b
Dörtlüğün birinci ve üçüncü dizeleri ile ikinci ve dördüncü dizelerinin kendi aralarında kafiyelenmesine çapraz uyak denir.
……………a
……………b
……………a
……………b
Dörtlüğün birinci ve dördüncü dizeleri ile ikinci ve üçüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasına sarma kafiye denir.
……………a
……………b
……………b
……………a