Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam adı verilir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.
» Kör adama kimse yardım etmedi.
(kör: Görme engeli)
» Kitaplarını boş bir kutuya yerleştirdi.
(boş: İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan)
Bir sözcüğün temel anlamından kopmadan kazandığı yeni anlamlara yan anlam denir.
» Kör makasla kumaşı kesmeye çalışıyor.
(kör: Keskinliği yeterli olmayan)
» Bugün boşum, hiç işim yok.
(boş: İşi olmayan, işsiz.)
Bir ilgi veya benzetme sonucu sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlara mecaz anlam denir. Mecaz anlamda kullanılan sözcükler genellikle soyut anlam kazanır.
» Ortalıkta savaş kokusu vardı.
(koku: Belirti, işaret)
» Olaylara karşı kör ve sağırdır.
(kör: Duyarlılığını yitirmiş)
» Boş sözlerle beni oyalamayın.
(boş: Bir işe yaramayan)
Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama terim anlam adı verilir.
Bazı bilim, sanat ve meslek dalları ile ilgili terimler:
» Bir sözcüğün terim olup olmadığı kullanıldığı cümleye göre değişir.
» Camdan yansıyan ışık gözlerimi kamaştırdı. (Gerçek anlam)
» Sanatçımız, edebiyatımızın vazgeçilmez ışıklarından biridir. (Mecaz anlam)
» Bugünkü dersimizde ışık konusunu işleyeceğiz. (Terim anlam)
» Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam)
» İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam)
» Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam)
» İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam)
» Bir sözcük, birden fazla alanda terim oluşturabilir.
Aşağıdaki cümlelerde yüzmek, ayak ve ağız sözcüklerinin hangi anlamda kullanıldıklarını yanlarındaki parantezlerin içine yazınız.
Yazılışları ve okunuşları farklı olmasına rağmen aynı anlamı taşıyan sözcüklerdir. Bu tür sözcükler birbirlerinin yerine kullanılabilir. Eş anlamlılık çoğunlukla Türkçe sözcüklerle dilimize yabancı dillerden girmiş sözcükler arasındadır.
» Bazı durumlarda anlamdaş sözcükler birbirinin yerini tutmayabilir:
Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
» Yakın anlamlılıkta çoğu zaman sözcüğün cümledeki kullanımı belirleyici olmaktadır.
Anlamca birbirinin karşıtı olan sözcüklerdir.Anlamca birbirinin karşıtı olan sözcüklerdir.
» Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün zıt anlamlısı değildir.
» Sözcüklerin karşıt anlamlı olabilmesi için her ikisinin de gerçek ya da mecaz anlamlı olması gerekir.
Yazılış ve okunuşları aynı olan; ama anlamları birbirinden farklı olan sözcüklere eş sesli (sesteş) sözcükler denir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler.
Yüz
» Yüzü bana dönüktü. (yüz: Çehre, surat, sima)
» Düğününe yüz kişi gelmiş. (yüz: Doksan dokuzdan sonra gelen sayı)
» Kıyıda iki çocuk yüzüyordu. (yüzmek: Suda ilerlemek)
» Koyunun derisini yüzdüler. (yüzmek: Derisini çıkarmak, soymak)
El
» Telefonu bütün gün elinden bırakmadı. (el: İnsanın tutmaya ve iş görmeye yarayan organı)
» Eller ne derse desin, önemli değil. (el: Yabancı)
» Dilimizde düzeltme işareti ( ^ ) olan sözcüklerde okunuşları, yazılışları ve anlamları farklı olduğu için sesteşlik özelliği aranmaz.
» Bir sözcüğün temel anlamıyla yan anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz. Çünkü bu tür sözcükler arasında anlam bağlantısı kopmamıştır.
» Bir sözcüğün temel anlamıyla mecaz anlamı arasında sesteşlik özelliği aranmaz.
Söylenişte tekil olmasına rağmen anlamca geniş kapsamlı olan sözcüklere genel anlamlı sözcükler; anlamca daha dar kapsamlı olan sözcüklere ise özel anlamlı sözcükler denir.
Beş duyu organımızdan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir.
Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı sözcükler” denir.
» Somut anlamlı sözcüklerle soyut anlamlı sözcükler arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Ancak aktarmaların temeli sayılan “somutlaştırma” olayında somut-soyut ilişkisi kurulmaktadır.
Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen özelliklerini gösteren sözcüklere nicel anlamlı sözcüklerdenir.
Varlıkların nasıl olduğunu, niteliğini gösteren; sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden sözcüklere “nitel anlamlı sözcükler” denir.
» Sözcükler cümle içindeki kullanımına göre bazen nicel bazen de nitel anlamlı olabilir.
Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcüğün yerine kullanılmasıdır.
Ad aktarması şu ilişkiler çerçevesinde kurulabilir:
İç-Dış İlişkisi: Bir varlığın dışı söylenerek içi ya da içi söylenerek dışı kastedilir.
Bütün-Parça İlişkisi: Bir varlığın bütünü söylenerek parçası, parçası söylenerek bütünü kastedilir.
Somut-Soyut İlişkisi: Soyut bir kavram söylenerek somut bir varlık kastedilir.
Sanatçı-Eser İlişkisi: Sanatçının adı söylenerek eseri ya da eserleri kastedilir.
Yer (Şehir, Kasaba, Köy) – İnsan İlişkisi: Yer adı söylenerek insan adı kastedilir.
Şehir-Yönetim ilişkisi: Bir ülkenin başkenti söylenerek yöneticileri kastedilir.
Yön – Bölge, İnsan İlişkisi: Yön adı söylenerek o yerde oturan insanlar kastedilir.
Bir Kap Söyleyip İçindekileri Çağrıştırma:
Bir sözcüğün benzetme amacı ile başka bir sözcük yerine kullanılmasına anlam (deyim) aktarması denir. Anlam aktarması, anlatımı güçlendirmek ya da duygu ve düşünceleri kısa yoldan anlatmak için başvurulan bir yöntemdir.
Deyim aktarmalarını şu alt bölümlerde inceleyebiliriz:
İnsandan Doğaya Aktarma: Organ adları ya da giysi parçalarının doğaya aktarımı şeklinde olursa yan anlamlı kelime, kişileştirme şeklinde olursa mecaz anlamlı kelime ortaya çıkar.
Doğadan İnsana Aktarma: Doğayla ilgili öğelerin insan için kullanılmasıdır.
Doğayla İlgili Kavramların Doğaya Aktarılması: Doğayla ilgili öğelerin doğanın bir başka öğesi için kullanılmasıdır.
Duyular Arası Aktarma: Bir duyuya ait olan kavramların başka duyular ile birlikte kullanılmasıdır.
Somutlaştırma: Soyut, anlatılması güç düşünce ve duyguların somut kavramlarla dile getirilmesidir.
Doğadaki cansız varlıkların, hayvanların, makinelerin çıkardığı seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir.
İnsanlara Özgü Yansımalar:
Hayvanlara Ait Yansıma Sözcükler:
Cansız Varlıklara Ait Yansıma Sözcükler:
Makine ve Araçlara Ait Yansıma Sözcükler:
» Yansıma sözcükler ad, sıfat, zarf ve fiil gibi çeşitli türlerde kullanılabilir. Ayrıca cümlenin herhangi bir öğesinde de yer alabilir.
Yansıma ad: Birden onu bir hıçkırık tuttu.
Yansıma sıfat: Kıtır krakerleri yemeye bayılırım.
Yansıma eylem: Kapının menteşeleri gıcırdıyor.
Yansıma zarf: Dere şırıl şırıl akıyor.
» Yansıma sözcükler ikileme görevinde de kullanılabilir.
» Yansıma sözcükler, mecaz anlama gelecek şekilde kullanıldıklarında yansıma anlamı ortadan kalkar.
Anlamı güçlendirmek amacıyla aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan sözcük grubuna ikileme denir. İkilemeler şu şekillerde oluşturulur:
Aynı Sözcüğün Tekrarlanmasıyla Oluşan İkilemeler:
Eş Anlamlı Sözcüklerden Oluşan İkilemeler:
Zıt Anlamlı Sözcüklerden Oluşan İkilemeler:
Biri Anlamlı, Diğeri Anlamsız Sözcükten Oluşan İkilemeler:
Her İkisi de Anlamsız Sözcükten Oluşan İkilemeler:
Yansımaların Tekrarıyla Oluşan İkilemeler:
İsim Tamlaması Şeklindeki İkilemeler:
Hâl (Durum) Eki Alarak Oluşan İkilemeler:
M Harfi Eklenerek Oluşturulan İkilemeler:
» İkilemelerle tekrarlar birbirinden farklıdır. Tekrarlarda araya virgül girer; fakat ikilemelerin arasına hiçbir noktalama işareti girmez.
Bir olayı, bir durumu, bir kavramı daha etkileyici anlatmak için en az iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan ve çoğu zaman gerçek anlamdan uzaklaşıp kendine özgü anlam kazanan kelime gruplarına deyim denir.
Deyimler, hem yazılarımıza hem de konuşmalarımıza derinlik katar. Anlattıklarımızı ilgi çekici hâle getirir. Birkaç cümleyle anlatabileceğimiz bir durumu iki üç sözcükten oluşan bir deyimle anlatabiliriz. Böylece kısa ve özlü anlatım sağlamış oluruz.
» Sırtı yere gelmemek: Güçlü olmak, sarsılmamak, yerinden düşürülememek.
1. Deyimler kalıplaşmış sözcüklerdir. Deyimlerde bulunan sözcüklerin yerine eş anlamlıları bile getirilemez. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez.
» Sürahiden boşalırcasına yağmak (Yanlış)
» Bardaktan boşalırcasına yağmak (Doğru)
» Suratından düşen bin parça (Yanlış)
» Yüzünden düşen bin parça (Doğru)
2. Deyimler şahsa ve zamana göre çekimlenebilir.
» Ödevimi yapınca öğretmenin gözüne girdim. (Ben)
» Ödevimizi yapınca öğretmenin gözüne girdik. (Biz)
3. Deyimler genellikle mecaz anlamlıdır.
4. Bazı deyimlerin gerçek anlamları da vardır.
5. Deyimler bir kavramı ya da bir durumu anlatmak için kullanılır. Ders verme amacı taşımaz.
6. Deyimler sözcük grubu ya da cümle şeklinde bulunabilir.
Uzun gözlem ve deneyimler sonucu oluşmuş, bilgi ve öğüt veren kalıplaşmış sözlere atasözü denir.
1. Atasözlerinin söyleyeni belli değildir, atasözleri halkın ortak malıdır.
2. Atasözleri kalıplaşmış sözlerdir. Bu yüzden atasözünü oluşturan sözcükler yerine başka sözcükler getirilemez, sözcüklerin sıralanışında da değişiklik yapılamaz.
“Damlaya damlaya göl olur. ” atasözünde bulunan “göl” sözcüğünün yerine “havuz” sözcüğünü getiremeyiz. Sözcüklerin yerlerini değiştirip “Göl damlaya damlaya olur.” da diyemeyiz. Atasözlerinin hepsi tamamlanmış bir yargı bildirir. Bu nedenle atasözleri cümle değeri taşır.
3. Atasözlerinin birçoğunda mecazlı bir söyleyiş vardır.
“Terzi kendi söküğünü dikemez ” atasözü, “İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine yapamazlar.” anlamını taşır. Bu atasözünün terziyle, sökükle bir ilgisi yoktur.
4. Çok az da olsa gerçek anlam taşıyan atasözleri de vardır.
» Dost ile ye, iç; alışveriş etme.
» Bugünün işini yarına bırakma.
5. Atasözlerinin bazıları aynı veya yakın anlamlıdır.
» Mum dibine ışık vermez. ↔ Terzi kendi söküğünü dikemez.
» Körle yatan şaşı kalkar. ↔ Üzüm üzüme baka baka kararır. ↔ İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar.
6. Atasözlerinin bazıları zıt anlamlıdır.
» Fazla mal göz çıkarmaz. → Azıcık aşım, kaygısız başım.
» İyilik eden iyilik bulur. → İyilikten maraz doğar.
1. Çok eski zamanlardan günümüze ulaştıkları için kimin tarafından söylendikleri belli değildir.
2. Kısa ve özlü sözlerdir. Yani az sözcükle çok şey anlatırlar.
3. Kalıplaşmış sözlerdir. Herhangi bir değişikliğe uğramazlar.
4. Genellikle mecaz anlam taşırlar.
1. Atasözleri cümle şeklindeyken, deyimler çoğunlukla söz grubu şeklindedir.
2. Atasözleri tüm zamanlar için ve herkes için geçerlidir. Deyimler ise anlık durumlar için ve sözü söyleyen kişi ya da kişiler için geçerlidir.
3. Atasözleri topluma öğüt verirken, deyimler sadece içinde bulunulan durumları bildirir. Yani deyimlerin ders verme özelliği yoktur.
Bir düşünceyi kısa ve özlü bir şekilde anlatan, bir veya birkaç cümleden oluşan sözlere özdeyiş (vecize) denir.
» Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır. (Mevlâna)
» Boş bir çuvalın ayakta durması zordur. (B. Franklin)
» Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. (Necip Fazıl Kısakürek)
» Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler. (I. Bergman)
» Özdeyişlerin atasözlerinden farkı söyleyeninin ya da yazanının belli olmasıdır. Özdeyişler de tıpkı atasözleri gibi yaşanan olaylardan, gözlemlerden ve deneyimlerden çıkarılan sonuçlara, derslere dayanır.
Söze etkileyicilik katmak için, tek sözcükle ifade edilebilen bir kavramı birden çok sözcükle ifade etmeye dolaylama denir.
Tür adları için kullanılanlar:
File bekçisi (kaleci), ince hastalık (verem), meşin yuvarlak (top), bacasız sanayi (turizm), delikli demir (tüfek), evin direği (baba), beyaz perde(sinema), beyaz cam (televizyon), ekmek kapısı (iş), baba ocağı (yurt, ev)…
Yer adları için kullanılanlar:
Altın boynuz (Haliç), Kara kıta (Afrika), Yavru vatan (Kıbrıs), Güller diyarı (Isparta), Kızıl gezegen (Mars), Yedi tepeli şehir (İstanbul), Medeniyetler beşiği (Mezopotamya), Ege’nin incisi (İzmir)…
Kişi adları için kullanılanlar:
Ulu önder (Atatürk), Sanat güneşi (Zeki Müren), Minik serçe (Sezen Aksu), Cep Herkülü (Naim Süleymanoğlu)…
Günlük yaşamda söylenmesi kaba sayılan bazı sözlerin daha ince ve güzel bir şekilde söylenmesine güzel adlandırma denir.