Milli Edebiyat'tan etkilenilmiş ve hece ölçüsü ustalıkla kullanılmıştır. Şiire 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında başlamışlardır. Şiir dilinin sade ve süssüz olmasını tercih ettiler. Önceleri aruz kullanmışlarsa da, daha sonra hece ölçüsünü kullanmışlardır. Şiirlerinde; memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik gibi konuları ele almışlardır. 5 Hececiler grubunu Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon oluşturur.
Dada, Dadaizm veya Dadacılık I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve var olan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.
Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Jacques Magnifico, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı kafede toplandı. Dada bildirisi de burada açıklandı.
Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.
Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini, pisliğini, iğrençliğini, berbatlığını, rezaletliğini vurguluyorlardı.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk
20.yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir felsefe akımıdır. Egzistansiyalizm, insanın önce var olduğunu, daha sonra hareket ve davranışlarıyla kendini yeniden yarattığını ileri sürer.
Varoluşçuluk olarak da bilinen bu akım, II. Dünya Savaşı’nın sonunda, Fransız yazarlarından J. Sartre tarafından özel bir edebiyat kolu olarak tanıtılmıştır. Bu edebiyat kolu, insanın varlığı, hürlüğü, tek gerçek olduğu hâlde onu saran dünyayı bir türlü anlayamamaktan doğan umutsuzlukla bezginlik içinde hayatı tatsız, saçma bulması görüşüyle hareket eder.
Egzistansiyalizm, bireyin varoluşunu, özünden üstün tuttuğu için aynı zamanda topluma bir karşı çıkışı da içerir. Bütün zaaflarıyla birlikte insanı ereklerini seçişinde özgür tutar. Kendini anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak, başka bir deyişle kendi yazgısını sorgulayıp üzerinde düşünme zorunluluğu duymak insani bir gereksinimdir.
J. P. Sartre, egzistansiyalizmi şu sözleriyle açıklar: “İnsan, bütün bir dünyadır; her yerde vardır, her yerde hareket halindedir, her şeyden sorumludur. Ne yaparsam yapayım, onu yapan benim. Şimdiki durumumuz, bütünüyle düşüncelerimizin sonucudur.”
Egzistansiyalizmi başlatan sorulardan biri de şudur: “Ben kimim? Bir birey olarak var olmamın bence anlamı nedir?” Bu soruya verilen cevap ise şöyledir: “Bizi biz yapan, kararlarımızdır. Bizi biz yapan kendi benliğimizle aldığımız kararlarımızdır. Bu özel benlik, dünyaya bir defa gelir, başka kimsenin olamayacağı, yapamayacağı bir şeyi, olmak ve yapmak gücüdür.”
Egzistansiyalizm Akımının Özellikleri
Egzistansiyalizmin Temsilcileri
İzlenimcilik olarak da bilinen Empresyonizm akımı 19. yüzyılda Fransa’da vücut bulmuştur. Akım ortaya çıktığı yüzyılda tüm sanat dallarına etki ederek varlığını tamamlamıştır. İlk olarak resimle birlikte meydana çıkan İzlenimci fikir edebiyat dâhil tüm sanat dallarında boy göstermiştir. Akımın ismi ise Claude Monet’’nin ‘İzlenim: Gün Doğumu’ adlı tablosundan gelmektedir. İzlenimciliğin temelinde dış dünyanın sanatçıda yarattığı etki yatmaktadır. İzlenimciler, yaşamı, doğayı olduğu gibi anlatmak yerine onların kendilerinde bıraktığı etkilerle anlatırlar. Tabiatı, nesneleri, olayları izlenimciler nesnelliği bir kenara bırakarak ele alırlar. Empresyonizm bu yönüyle Sembolizm’e benzetilebilir, ancak tam olarak iki akımı birbiriyle özdeşleştirmek yanlış olacaktır. İzlenimciler hayale karşı büyük bir ilgi duyarlar ve eserlerinde soyut tasvirlere bolca yer vermektedirler.
Empresyonizm’in Resimdeki Temsilcileri:
• * Auguste Renoir
• * Claude Monet
• * Van Gogh
• * Cezanne
• * Sisley
Empresyonizm’in Edebiyattaki Temsilcileri:
• * R. Maria Rilke
• * Arthur Rimbaud
• * Paul Verlaine
• * James Joyce
Türk Edebiyatı’nda Empresyonizm
Türk Edebiyatı’nda İzlenimci olarak tarif edilebilecek bir şair yoktur. Ancak bütünüyle olmasa da Empresyonizm çizgisine yaklaşan bazı isimler yer almaktadır. Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıktı Tarancı gibi bazı ismimler İzlenimcilik akımına yatkın birkaç örnek şiirleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Empresyonizm’in Sembolizm ile benzerliği zaman zaman Ahmet Haşim ve Cenap Şahabettin’i de İzlenimci çizgiye yaklaştırmıştır.
SESLİLER
A kara, E ak, İ al, U yeşil, O mavi: sesliler,
Diyeceğim bir gün gizli doğumlarınızı da:
Karanlık koylara, kara sineklere benzer A,
O amansız pis kokular üstünde fır dönerler.
Kır çiçeği, buhar, çadır beyazlığında E’ler,
Benzer dik buzullar mızrağına, ak krallara;
Gülüşüne İ, güzelim kızıl dudakların, kana,
O pişman sarhoşluklar içindeki, o öfkeler.
Çevreler U, yeşil denizlerin çalkantısı,
Sessizliği onca otların, yüz kırışıklarının
Bastığı simyanın geniş alınlara damgasını;
Kutsal Borazan O, yaban çığlıklar, gürültüler,
Meleklerden, acunlardan geçmiş sessizlikler
– Sen ey Omega, ey o mor ışığı Gözlerinin!
Arthur RIMBAUD, Çeviri: İlhan BERK
Güz Günü
Tanrım, tam zamanı. Ne görkemliydi yaz.
Düşsün günışığına gölgen
ve rüzgâr okşasın çayırları.
Yetişsin buyruğunla güz meyveleri de;
eriştir erginliğe, bağışla,
birkaç sıcak gün daha; ve son tadı
akışsın keskin şaraba.
Yuva kurmaz artık, yurtsuz olan.
Yalnızdır, yalnız kalır uzun zaman:
uykusu kaçar, okur, sarılır mektuplara ve yeniden
dolaşır durmadan tedirgin
dökülürken yapraklar yollara.
Ekspresyonizm (Dışavurumculuk)
Ekspresyonizm (Dışavurumculuk), doğanın olduğu gibi temsili yerine, duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımıdır.
Bu akımı “insanların en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım” olarak açıklayabiliriz. Zaten “ekspresyon” Fransızcada “anlatım” anlamına gelmektedir. Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına. ruhsuzluğuna süretii bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır. Sanatçının kendi öz sezişini anlatım olarak adlandırılan ekspresyonizmi ilk olarak Almanlar kullanmıştır. I. Dünya Savaşı ndan sonra özellikle Alman resim ve sinemasında uygulanmıştır. Vincent Van Gogh bu akımın öncüsü kabul edilir. Herwarth Waiden, Strindberg de bu akımın temsilcilerindendir. Dışavurumculuk olarak da adlandırılan bu akım, empresyonizme kaşıdır. Empresyonizmde olduğu gibi dış dünyadaki izlenimleri aktarmak değil, insanın iç dünyasında doğan duyguları anlatmayı amaçlamıştır.
Ekspresyonizmin Akımının Özellikleri
Ekspresyonizmin Temsilcileri
Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı "De Litterature" (dö Literatür)'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar Sürrealizmyakımınaöneldi.